25-KALİGRAFİ ‘NİN GEÇMİŞİ KAMIŞ KALEM
Muhakkak ki kalemin çok çeşitleri mevcuttur; İslam medeniyetinde kalem dendiğinde bilinen tek kalem var, o da kamış kalem! Önceleri bizde yazı yazan Hat ve Kaligrafi yapan herkesin kullandığı kaleme Kalem-i ney denirdi. Kalem Ney’den yapılırdı yani kamıştan. Birkaç senedir meraklılar camiası bu kamıştan yapılmış olan hoş endam kalemi ilgi duydukları sanat icabı kullanıyor olsa da artık kamış kalemler, müzelik eşya kabul edilmektedir. Hususu ile bir dönem Kitabımız onlar ile kaligrafi yapılmıştı ve ulu camileri süsleyen küçük ve büyük hat kaligrafi levhaları onlarla hazırlanmıştı. Farklı renk ve incelikli biçimlere sokulan bu kamış kalemin tarihçesine kısaca temas edelim…
TARİHÇE: Milattan önce 3. binyıldan itibaren parşömen, papirüs ve beyazlatılmış tahta yazı yazılacak malzeme olarak kullanılmaya başlanınca hali ile bu nesnelere zarar vermeyecek yazı aletleri kullanılması lazım idi. İşte mürekkep içine batırılan kamış bu yüzeylerde bu usul ile başladı “ney”in tarihçesi. Kuş tüyü, metal yazı malzemeleri derken bugünlere gelinmiş oldu. Ama İslam geleneği kamışı kaligrafi ve hat’ta hiç terk etmedi. Çünkü kamış Avrupa yapımı metal aletlerin karşısında “yazının tabiatına, cereyanına ve hareketine çok daha uygundu.
Hat ve kaligrafi sanatı içinde vazgeçilmez olan kamış kalemin en iyisi ve kalitelisi Hazar Denizi sahilleriyle Dicle Nehri kenarındaki Vasıt ( bugün Küt diye bilinen ) şehrin çevresinde yetişen kamışlardan elde edilirdi. Ve hatta sadece bu bölgeye nispetle ayrı bir sınıf oluşmuş kalemler içinde: Kalem-i Vasıti. Eskiçağlarda Cnidus ( Knidos ) ile Asya’da Anaetic gölü civarında iyi tür kamışın yetiştiği bilinmektedir.
KALİGRAFİ ‘NİN GÖZDESİ,,,KAMIŞ İŞTE BÖYLE BİR KALEMDİR… Kamışla yakınlığı olanlar bilir ki kamış, koparıldığında kalem olabilmek hali ve vasfından uzaktır. Yumuşak olan beyaz ve sarımsı renkli kamışlar, kurutulmak maksadı ile güneş alabilecekleri bir yere veya sıcaklığını muhafaza eden gübre ( en iyisi at gübresidir ) içine konulması çok uygundur. Bu şekilde kurutulmaya tutulan bu kamışlar cinslerine göre açık yahut koyu kahverengini veya kırmızımsı kahve rengini alırlar; hatta bazıları siyaha bile çalar. Tabii sert oluşundandır ki ıslah şekline tabi tutulmayan ve üzeri kendiliğinden bir kaplan postu gibi görülen lekeli sarımtırak kahverengi kamışlar da mevcuttur. Bunlara ise “Menevişli Kalem” denir.
Kamışa uygulanan bu işlemlerden sonra sıra kalemin açılmasına geliyor. Gayet teknik bir ameliye olan bu safhayı gelin birlikte okuyalım: “Yeni açılacak kalemin boğum yeri, bir parmak altından, kalemtıraş ile kesilip çıkartılır. Eğer bu yapılmazsa kalem şakkı düz olmaz, eğri gidebilir. Sonra kalem, sol elin içine [dik bir vaziyette] yatırılarak orta boşluğu ve cidarı badem biçiminde görünene dek yukarıdan aşağıya meyilli olarak kesilir… [Ardından] alttaki sivrilik tıraş edilip inceltilir. Dil gibi uzadığı için kalem dili denilen bu yassı kısmın iki kenarı, kalem ağzının ne kadar genişlikte olması İsteniyorsa, ona göre alınır. Bu alınış iki taraftan aynı miktarda olmazsa kalem biçimsiz görünür. Sırça denilen ve kalemin dışını saran renkli parlak kısım mürekkebi tutmayacağı için, bunu sağlamak üzere, sadece ağız kısmından bir parça kalemtıraş yardımıyla giderilir. Kalemin dil ve ağız kısımları aynı genişlikte bırakıldığı gibi, ağız kısmı daha genişçe olabilir. Böylesine çakşırlı kalem denir.” Kalem iktibas yaptığımız yazıda anlatıldığı şekilde açıldıktan sonra ağız kısmı birkaç santimetre çatlatılarak ya da çıtlatılarak iki yakaya ayrılır. Buna da “sakk-ı kalem” derler. İşte kalemin uç kısmında böylece oluşturulan çatlak, bir depo vazifesi görür. Zira bu çatlağa mürekkep dolar ve yazı yazarken derviş, o mürekkep aşağı doğru devamlı akar. Şakkedilerek ikiye ayrılan uç kısmının her bir yakasına ayrı ad verilmiş: Kullanırken yazana yakın olan tarafa ünsi (yakın); diğer tarafa da vahşi (uzak) derlermiş.
Kaligrafi Evi – İstanbul Güzel Yazı Merkezi